30 Haziran 2018 Cumartesi

Ek Gıdalara Erken Başlamanın Zararları

Yeni doğan bir bebek için kuşkusuz en mükemmel besin anne sütü. Neden çünkü anne sütü içersindeki besin ögeleri tam olarak bebeğiniz besin ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda ve konsantrasyonda. 

Bir haftalık bir bebeğin mide hacminin bir kayısı büyüklüğünde olduğunu düşünürsek, bu küçük mideye kocaman faydalar doldurabilecek şeyin anne sütü olduğunu görürüz. Tabiki burada her canlının sütünün yalnızca kendi yavrusuna özel olduğunu hatırlamak gerekiyor. İşte küçük bir miktarında bile bebek için bir çok fayda barındıran anne sütü bebeklerin ilk 6 ay boyunca tek başına besinsel ihtiyacını karşılayabiliyor.


6. ay dolduktan sonra ise bebeğin yavaş yavaş ek gıdalar ile tanıştırılması hem ek besin ihtiyacını karşılamak hem de gelişiminin bir parçası olarak katı gıdalara alışması için gerekli oluyor. Ek gıdalara 6. aydan sonra geçilmesi gerektiğini sanıyorum herkes duymuştur ama ek gıdaya erken geçmenin ne gibi zararları olabileceğini sanıyorum pek bilmiyoruz ki ülkemizde ilk 6 ay bebeğini sadece anne sütü ile besleyen bebeklerin oranı sadece %1,3*.  Düşünebiliyor musunuz %1,3!

Bu orandan anlıyoruz ki annelerin neredeyse hepsi bebeği 6. ayı doldurmadan ek gıdaya; yani meyve sebze püreleri, yoğurt gibi gıdalara geçiş yapıyor.

Anne sütü yetmediği için ek gıdalara geçiş ise kesinlikle çözüm değil! Patates, kabak, elma, armut püreleri maalesef anne sütünün yerini tutarak bebeğinize aynı faydayı sağlamıyor. Anne sütü yetmediğinde besin kompozisyonu anne sütü örnek alınarak üretilmiş formül sütlerden yani biberon mamalarından kullanmak gerekiyor.

Araştırmalar gösteriyor ki ek gıdaya erken geçildiğinde;

1- Bebeğiniz anne sütünden alabildiği; uygun oranda protein, karbonhidrat, dışarıdan alması zorunlu olan yağlar, prebiyotikler, nükleotidler, vitamin ve mineralleri ek gıdalardan alamıyor.

2- Henüz emme refleksi geçmemiş, ek gıdaya ve kaşıkla beslenmeye hazır olmayan bebeklerde boğulma riskleri görülüyor.

3- Ek gıdaya hazır olmayan, henüz sadece anne sütünü sindirebilme kabiliyetine sahip olan sindirim sistemi, ek gıdalarla karşılaştığında bu yiyecekleri sindiremiyor.

4- Ek gıdaya erken geçen bebeklerde ilerleyen zamanlarda gıda alerjisi riski ve diğer sağlık problemlerinin görülme sıklığı artıyor.

5- Yetersiz beslenme nedeni ile beyin gelişiminin olumsuz etkilendiği görülüyor.

6. aydan sonra bile ek gıdaların sadece ara öğünler şeklinde bebeğinizin yumruğu büyüklüğünde bir öğünün en fazla 3-4 kez verilmesi gerekiyor. Bebeğin hala ağırlıklı olarak anne sütü ile beslenmesi gerekiyor. Bebek doymuyorsa bile ek gıda miktarını artırmak yerine formül mama takviyesi yapmak gerekiyor.

Bizim annelerimiz bizi pirinç unu ile besledi bak hiç bir şey olmadı diyenler lütfen astronot değilseniz bu dediğinizi bir daha düşünün :))) Şaka bir yana artık bir çok araştırma gösteriyor ki bebeklerin ilk 2 yaştaki beslenmeleri bütün gelecekleri üzerinde geri dönüşü olmayan bir etkiye sahip! Vücudunuzdaki yağ oranından tutun, 45 yaştan sonra kapınızı çalacak şeker, tansiyon, kalp hastalıklarına kadar her şeyin sebebi size bol bol yedirilen pirinç unları olabilir.

Siz bebeğinize bunu yapmayın!


*Unicef Türkiye

26 Haziran 2018 Salı

Araştırma: Kehribar Kolye Bebeklerde İşe Yarıyor Mu?

Diş çıkaran bebeği olup da kehribar kolyeleri duymayan yoktur sanırım. Kehribar kolye takıldığında bebeklerin daha rahat diş çıkardığı düşünülüyor. Açıkçası ilk duyduğumda bir kolyenin diş çıkarmayı kolaylaştrıcı etkisi olduğu fikri bana olanaksız geldi, bu nedenle çok üstünde durmadım ama görüyorum ki kehribar kolye kulanımı gerçekten çok yaygın ve kullanmak isteyen ama bilimsel bir yanı var mı diye merak eden anneler için araştırmaya değer.
Siz de eğer kehribar kolyenin diş çıkarmayı kolaylaştırmasının ardında bir gerçeklik, bilimsel bir mekanizma var mı merak ediyorsanız yazının devamı size göre.

Öncelikle kehribar kolyeyi satanların tezine bir göz atalım;

Bir kaç satıcı siteden gördüğüm kadarı ile kehribar kolyeyi bebeğe taktıktan sonra, bebeğin vücut ısısı ile birlikte kehribar taşındaki süksinik asit açığa çıkıyor, bebeğin derisi yolu ile emilerek kana karışıyor ve ağrı kesici bir etki oluşuyor. Bu gibi şeylere her zaman temkinli yaklaşmak gerek dolayısı ile söylenen bu mekanizma gerçekten mantıklı mı ve bebeğin boğulma riskine karşın böyle bir kolyeyi takmak göze alınmalı mı araştırdım.



1-Kehribar kolyede gerçekten süksinin asit var mı?

Diş için genellikle önerilen çeşit olan baltık kehribarında gerçekten süksinik asit var. Fakat diğer çeşitlerinde olmayabilir. Kaynak

2-Peki süksinik asit vücut ısısında açığa çıkabilir mi?

Süksinik asidin erime sıcaklığı 187 derece fakat bebeğinizin vücut ısısı 37 derece yani süksinik asidin vücut ısısı ile birlikte kehribar taşından ayrılması gibi bir durum söz konusu değil.

3-Süksinik asidin ağrı kesici etkisi var mı?

Bununla ilgili yeterli bilimsel çalışma yok. Hatta bazı kaynaklara göre fazla oranda süksinik aside maruz kalındığında deri ve solunum yollarında tahrişe sebep oluyor. Kaynak.

Sonuç olarak;

Kehribardaki süksinik asidin açığa çıkma olasılığı neredeyse yok, açığa çıksa bile ağrı kesici etkisi olduğuna dair bilimsel bir kanıt bulunmuyor. Dahası, kehribardaki süksinik asit açığa çıkıyorsa ve deri yolu ile emiliyorsa bile dozajını bile ayarlayamayacağınız bir kimyasalın sürekli bebeğinizin vücuduna geçişi fikri bile bu kolyeyi almamaya yeter. Boğulma riskini de unutmamak gerek.

Bebeğinize Gerçekte Ne Yedirdiğinizi Biliyor Musunuz?

Her anne bebeğini en iyi, en sağlıklı şekilde beslemek istiyor. Peki anneler olarak gıda güvenliği konusunda ne kadar bilinçliyiz? Marketten aldığımız her gıda bebekler için gerçekten sağlıklı mı?

Bebeklerin vücut fonksiyonları henüz gelişmekte olduğu için, dışarıdan gıda yolu ile gelebilecek tehlikelere karşı çok daha savunmasızdırlar.

50 kg bir anne ile 10 kg bir bebeğin 100'er gram ıspanak yemeği yediğini düşünelim. Bebeğin kilosu başına aldığı ıspanak oranı 10 gram iken annenin kilosu başına aldığı ıspanak  2 gramdır.

Yani aynı ıspanakta bulunması muhtemel nitrite, bebek anneden 5 kat daha yüksek konsantrasyonda maruz kalmış olur.

İşte bu yüzden yasal mevzuatlarda bu kimyasal bulaşanlar için, bebeklerin kilosu başına düşen konsantrasyon düşük olsun diye bebek gıdalarına daha katı standartlar/limitler uygulanır.

Bebeklerimize yiyeceklerini kendimiz hazırlamak istiyoruz, anlıyorum. Ancak ben hiç bir markette bebeğe ayrı bana ayrı ıspanak görmedim. Bu tüm gıda malzemeleri için geçerli. Sebzeler, meyveler, tahıllar... Hepsi tek çeşit. Bebeğe özel tarım yapan tarladan toplanıp kontrolden geçmiş, markette de o şekilde satılan bir malzeme yok.

Hatta marketten kendim için aldığım sebzenin meyvenin bile kontrollü olduğundan şüpheliyim.

Bu nedenle özellikle riskli olduğunu düşündüğüm bazı gıdaları bebeğime hiç marketten alıp kendim pişirerek yedirmedim. Bebeklere özel üretilen bebek kavanozlarından yararlandım.

Şuan hala bir meyvenin ya da sebzenin mevsimi tam gelip de tarlada yetişmeye başlamadan almıyorum. Riskleri kendimce böyle yönetiyorum :)

21 Haziran 2018 Perşembe

Prebiyotik Lifler ve Faydaları

Prebiyotiklerin  sindirim sistemi ve bağışıklığı desteklediği çok uzun zamandır biliniyor. Sağlıklı bir bağırsak florasının yolu beslenmede yeteri kadar prebiyotik lif almaktan geçiyor.

Prebiyotik Lif Nedir?

" Prebiyotik " ifadesi yaklaşık 20 yıllık bir ifade olsa da prebiyotik liflerin kendisi aslında yeni değil. Prebiyotik lifler; belli başlı sebze ve meyvelerde bulunan, sindirim sistemimiz boyunca sindirilmeden kalabilen liflerdir. Bizim sindirim sistemimizden sindirilmeden geçen bu lifler bağırsaklarımıza geldiklerinde buradaki faydalı bakteriler için birer besin kaynağı olurlar.

Prebiyotik lifler, lif formunda olsalar da; her lif, prebiyotik lif değildir. Liflerin prebiyotik olarak değerlendirilebilmeleri için;

  • Bağırsaklara gelinceye kadar sindirim sistemi boyunca sindirilmeden taşınmaları,
  • Bağırsaklardaki faydalı bakteriler tarafından besin kaynağı olarak kullanılabilmeleri ve
  • Bağırsaklardaki faydalı bakterilerin gelişimini desteklemeleri gerekir.

Prebiyotikler Olmadan Probiyotikler(Bağırsaklardaki Faydalı Bakteriler) Olmaz


Bağırsaklarımızda bulunması genel sağlığımız için çok önemli olan faydalı bakteriler; yani probiyotiklerin yaşamlarını sürdürmek için ihtiyaç duydukları besinler prebiyotiklerdir. Günlük beslenmede yeteri kadar prebiyotik alınmadığında bağırsaklardaki faydalı bakteriler besin kaynağı bulamayacak ve gelişimleri olumsuz etkilenecektir. Bağırsaklardaki faydalı bakteriler gelişemediği takdirde yine bağırsaklara gelen zararlı bakteriler ile savaşamayacak, zararlı bakterilerin bağırsaklara hakim olması kaçınılmaz olacak ve bu da bir çok hastalığa sebep olabilecektir.

Prebiyotik Liflerin Faydaları

Yeterli prebiyotik lif alınarak bağırsaklardaki faydalı bakterilerin (probiyotikler) desteklenmesi;

  • Bağışıklığı güçlendirir.
  • Kemik sağlığı için çok önemli olan magnezyum ve kalsiyumun emilimini (sindirimi) artırır.
  • Yağ metabolizası üzerine olumlu etki ederek kalp ve damar sağlığına fayda sağlar.
  • Obezite riskini düşürür.
  • Beyin fonksiyonlarını güçlendirir.
  • Zihinsel ve duygusal sağlığı güçlendirir 
  • Zinde ve dinlenmiş uyanmayı sağlar.
Prebiyotik lifler anne sütünde fazla miktarda bulunur

Yeni doğmuş bir bebeğin bağırsaklarında henüz yeterli miktarda faydalı bakteri bulunmamaktadır. Bu nedenle yeni doğmuş bebeğin bağışıklığı, zararlı olabilecek bakterilere karşın henüz savunmasızdır. Anne sütünde bulunan prebiyotik lifler zamanla bağırsaklardaki faydalı bakterilerin gelişimini destekler ve bebeklerin bağışıklığının güçlenmesini sağlar.


Prebiyotik Lifler Hangi Gıdalarda Bulunur?

Kuşkonmaz
Muz
Hindiba kökü
Yer elması
Sarımsak
Pırasa
Soğan
Tam tahıl taneleri (özellikle yulaf)
Enginar


19 Haziran 2018 Salı

Günlük Süt Nasıl Üretilir?

Kutu süt üretiminde de detaylarına değindiğim gibi çiğ süt içersinde hastalık yapmaya neden olabilecek bir çok mikroorganizma bulunmaktadır. Bu nedenle çiğ sütü herhangi bir ısıl işlemden geçirmeden içmek tehlikelidir.

Günlük süt dediğimiz, aslında raf ömrü 5-10 gün arasında değişen, UHT sütlerin aksine soğuk zincirde depolanması ve satılması gereken "pastörize" süttür.



Pastörize yani günlük sütün, UHT sütten temel farkı, ısıl işlemin sıcaklık derecesidir. Çiftçilerden toplanarak fabrikalara getirilen sütlerin paketlenmeden önce içinde bulunan zararlı mikroorganizmalardan arındırılması gerekir. Pastörizasyon tekniğinde sütün sıcaklığı 72-75 C sıcaklığa çıkarılarak bu sıcaklıkta 15-20 sn boyunca bekletilir. Bu süre içersinde sütteki mikroorganizmaların tamamı ölmez. Yani UHT tekniğinin tersine pastörizasyonda tam bir sterilizasyon söz konusu değildir.

Pastörizasyon işlemi tamamlanan süt temiz ambalajlara doldurulduktan sonra bitmiş ürünlerden örnekler alınarak test edilir. Üretilen günlük sütlerin gerekli kalite şartlarını sağladıkları görüldükten sonra da ürünler piyasaya verilir.

Pastörizasyon işleminde mikroorganizmaların tamamı yok edilmediği için günlük sütün raf ömrü kısa olur ve soğuk zincirde taşınması gerekir.

18 Haziran 2018 Pazartesi

Kutu Sütler Nasıl Üretilir?

"Nasıl üretilir" yazı dizisine tetra pak ambalajdaki UHT süt ile devam ediyoruz...

Kutu sütler raf ömrü boyunca bozulmadığı, hatta açıldıktan sonra da buzdolabında uzun süre dayandığı için haklı olarak insanların aklında bir çok soru işareti oluyor. Bu sütlerde koruyucu mu var, antibiyotik mi var, bir şey mi katıyorlar gibi soruların süt işleme teknolojisi konusunda bilgisi olmayan tüketicinin aklına gelmesine şaşırmamak gerek.


Gelin UHT (ultra high temprature) ve Tetra Pak teknolojilerine biraz yakın plan bakalım;

Süt sağılırken hayvanın yaşadığı ortama bağlı olarak çevreden kaynaklanan bir çok mikroorganizma bulaşısı olur. Bu mikroorganizmalar uygun sıcaklıkta kendi haline bırakılırsa süt içersinde çoğalır ve sütün bozulmasına neden olur. Bu nedenle sağımı yapılarak toplanan süt vakit kaybetmeden soğuk tanklara alınır. Soğukta mikroorganimaların çoğalma hızı oldukça yavaştır. Süt bu soğuk tanklarda fabrikalara taşınır ve içersinde bulunan mikroorganizmaların yok edilmesi için sütün sıcaklığı hızlı bir şekilde 120-130 derece sıcaklığa çıkarılır. Sütün bu sıcaklıkta bir kaç saniye kalması yeterlidir, böylece süt içersinde olması muhtemel mikroorganizmalar ölecektir. Ardından besin değeri kaybı yaşanmaması için süt hızlı bir şekilde soğutulur.

***

UHT denilen bu işlem ile birlikte süt içersindeki mikroorganizmaların tamamına yakını yok olur.
Daha sonra sütün hava almayan temiz bir ambalaja doldurulması gereklidir ki içersinde onu bozacak tüm mikroorganizmaları yok edilmiş süt aynı şekilde raf ömrü boyunca steril kalsın, bozulmasın.

Bu temiz ambalaj genellikle tetra pak ambalaj olmaktadır. Tetra pak ambalaj 6 katmandan oluşur. Bu katmanlar sırası ile polietilen + polietilen + alüminyum + polietilen + karton + polietilen şeklindedir. Polietilen malzeme gıda ile teması uygun olan ve sıvı geçirgenliğini engelleyen malzemedir. Polietilen katmanlardan sonra gelen alüminyum katman ışık ve oksijen geçirgenliğini engeller,bu katman gıdaya temas etmez. Alüminyumdan sonra gelen karton ambalaj ise dayanıklılığı ve kutunun şeklinin korunmasını sağlar.

Bu şekilde temizlenerek, temiz ambalajlara el değmeden doldurulan süt, ambalajı zarar görmediği müddetçe raf ömrü sonuna kadar bozulmadan kalabilir. Hiç bir koruyucu, antibiyotik vs kullanmadan sütü sadece bu şekilde muhafaza edebiliriz.

***

Sütlerde antibiyotik olma ihtimali gerçekten korkunç olmakla birlikte, herhangi bir firma antibiyotikli süt kullanıyorsa bu raf ömrünü uzatmak için değil kesinlikle ticari kayıp yaşamamak için çiftçiden gelmiş olan antibiyotikli bir sütü kullanmaya göz yumarsa olur. Hiç bir firmanın böyle korkunç bir şeyi yapacağına inanmak istemiyorum. 

İnsanların gıda işleme teknolojisini bilmeden üreticileri zan altıda bırakmalarına da şahit olmak istemiyorum ayrıca. Gazetelerde yazı yazan, televizyonlara çıkan hocaların varsa bir endişesi alıp bir kutu süte antibiyotik testi yaptırabilirler, çok zor değil. 

Öyle köşelerinden insanların aklını karıştırıp geri durmakla olmaz. Varsa bir kanıtları ortaya çıkarmaları gerekir. Aksi takdirde "güvenli gıda"ları kötüleyerek insanlara faydaları değil zararları dokunacaktır.

Bu konuyu çok yalın anlatmaya çalıştım, süt üretimi ile ilgili soru veya görüşünüz olursa lütfen yorum bırakınız.

17 Haziran 2018 Pazar

Yoğurt Nasıl Üretilir?

Sofralarımızın vazgeçilmezi olan yoğurdu kimimiz kendi mayalıyor kimimiz de marketketlerden hazır yoğurt satın alıyor. Zaman zaman marketlerden aldığımız yoğurt ile ilgili eleştiriler, olumsuz yorumlar duyuyoruz peki bunların aslı astarı nedir gerçekten biliyor muyuz?

Düşündüm ki bazı gıdaların gerçekte nasıl üretildiğini öğrenirsek yapılan yorumları daha doğru değerlendirme imkanımız olur. Bu nedenle belli başlı bazı gıdaların üretim proseslerini sizinle paylaşacağım. Ben yoğurt ile başlamak istedim, sizlerden farklı ürünlere dair istekler olursa onlarla da bu yazı dizisine devam ederiz.

***

Yoğurt; sütün laktik asit bakterileri tarafından fermante edilmesi ile meydana gelen, kökeni Türk coğrafyasına ait bilinen en eski fermante gıdalardan biridir.

19. yy'da bilim insanları yoğurdu meydana getiren bakterileri tespit etmeyi başarmışlar. Nitekim Lactobacillus bulgaricus ve Streptococcus thermophilus denen bu iki bakteri günümüzde yoğurt yapımı için kullanılan halk arasındaki adı ile "yoğurt mayası"nın içeriğinin temelini oluşturuyor.


Her yoğurt firmasının kendine özgü bir yoğurt mayası vardır. Marketten aldığımız herhangi bir marka yoğurdun hep aynı tat, doku ve kıvamda olmasını sağlayan şey; bu markanın hep aynı yoğurt mayasını aynı koşullar altında kullanmasıdır. Böylece bir seferinde tatlı olan yoğurdun diğer seferinde ekşi  ya da sulu çıkması gibi dertler bulunmaz. Tüketici de hep beklediği kalitede yoğurda erişmiş olur.

Evlerimizde mayamızı analizlerle, testlerle kontrol altında tutamayız. Evde yaptığımız yoğurdun içersinde firmaların yapabildiği gibi bizim belirlediğimiz oranda ve çeşitte bakteri bulunmasını sağlayamayız. Bu nedenle genelde ev yoğurdu endüstriyel yoğurda oranla daha çabuk bozulabilir; kıvamı, tadı, dokusu her mayalamada farklı olabilir.

Endüstriyel yoğurdun çabuk bozulmamasının ya da ekşimemesinin nedeni içinde koruyucu olması değil, içersindeki mayanın bunu sağlayacak özellikte olmasındandır.


Fabrikalarda Yoğurt Nasıl Üretilir?

1-Çiğ süt, çiftçilerden toplanarak soğutulmuş tanklar içersinde fabrikalara getirilir.

2-Çiğ sütün fabrikaya kabulü sırasında süt istenilen kalitede mi kontrol etmek için bazı testler yapılır. Örneğin antibiyotik var mı, kuru maddesi, yağı uygun mu vb. (Biz bu testleri sokaktan süt alırken yapamıyoruz malesef.)

3-Fabrikaya alınan sütün standardize edilmesi gerekir. İneklerin verdiği sütün yağ ve kuru madede oranı mevsimsel olarak değişir. Ama biz kutu yoğurdun bazen yağlı, bazen yağsız, bazen katı, bazen sulu olmasını istemeyiz. Bu nedenle fabrikada yağı az olan süte yağ eklenir; yağı çok olan sütün fazla yağı ayrılır. Veya süt olması gerekenden daha sulu ise suyu uçurularak süt koyulaştırılır.

4-Standart hale getirilen süt; yağı üstte toplanmasın diye homojenize edilir. Sütü homojenize etmek için, süt yüksek basınçlı bir bölmeden geçirilir, yağ molekülleri bölünerek küçülür ve küçüldükleri için sütün her yerine eşit dağılır.

5-Homojenize edilen süt 90-95 derece sıcaklığa getirilerek pastörize edilir. Böylece süt içersinde zararlı olabilecek, yoğurttaki faydalı bakterilerin üremesini engelleyebilecek bakteriler ölür.

6-Pastörize edilen süt 43-46 derece sıcaklığa düşürülür ve bu sıcaklıkta her zaman aynı miktar ve çeşitte bakteriden oluşan yoğurt mayası ile mayalanır. Mayası katılan süt kaplara doldurulur ve gerekli sıcaklıkta odalarda tutulup mayalanma işlemi tamamlanınca hemen soğuk odalara alınır.

Soğuk odalara alınan yoğurtlar artık hep soğuk zincirde kalmalıdır. Yani taşınırken veya markette alıcıları beklerken hep +4 derece sıcaklıkta kalmalıdır.

Standart yoğurt içersindeki bakteriler canlıdır, fakat sindirim sistemi boyunca canlı kalamazlar. Standart yoğurt bakterileri bağırsaklara geldiğinde buradaki faydalı bakteriler için bir besin görevi görür, onların bağırsaklardaki yaşamını desteklerler. Bu da yoğurdu prebiyotik özellikli bir besin yapar.



13 Haziran 2018 Çarşamba

Anne Olunca...

Anne olana kadar bu denli güçlü bir sevgi hissi yaşamamıştım. Anne olduğunuzda sanki yüreğinizde daha önce orada olduğunu bilmediğiniz kilitli bir kapı açılıyor ve o kapının ardında hiç yaşamadığınız şeyleri yaşıyorsunuz.

Ben en çok bebeğim büyüdükçe büyüyen umudumu seviyorum. Sevdiğiniz adamla yaptığınız en güzel şey olan o küçük canlının her gün büyüdüğünü izlemek dışarıda olan tüm olumsuzluklara meydan okurcasına sizi hayata bağlıyor.

Sonra çok korkuyorum da... Hayatımda ilk kez birine olan muazzam sevgim yüreğime tarifi imkansız korkular salıyor. Birini çok sevdiğinizde kaygılar da kaçınılmaz değil midir zaten?

***

Bundan 5 yıl önce bir arkadaşım hayattaki amacımı sorduğunda, bir an afalladığımı; cevap veremediğimi ve uzun süre hayattaki amacımı; sorguladığımı hatırlıyorum... Bir insanın hayattaki amacı büyük olmalıydı, kadim olmalıydı; kariyer, daha iyi bir ev, araba bunlar bir insanın gerçek amacı olamazdı.

Benim bir insan olarak hayata bıraktığım değer ne olacaktı?

Şimdi o anlamlı amacımı bulduğumu anlıyorum. Bir anne olarak iyi bir insan yetiştirmenin dünyaya katabileceğim en muazzam şey olacağını hissediyorum.

İyi bir niyet, iyi bir aile, iyi bir evlat dünyayı değiştirir buna inanıyorum.

Tüm annelerin bunu yürekten isteyeceğine de inanıyorum.


"İnsan insan derler idi
İnsan nedir şimdi bildim
Can can deyu söylerlerdi
Ben can nedir şimdi bildim"
Muhyiddin Abdal

11 Haziran 2018 Pazartesi

Etkinlik Fikri: Balonlarla Akvaryum Yapmak

20 dk gibi kısa bir sürede bebeğiniz için çok eğlenceli bir akvaryum yapmaya ne dersiniz? Bebeğinizle birlikte hem eğlenceli vakit geçirecek hem de çok küçük bir maliyetle ona çok seveceği yepyeni bir oyuncak yapmış olacaksınız.

Bu şirin şeyi sevgili Nazlı yeğenim için yapmış, çok sevimli bir fikir, ben bayıldım. Hem öyle ortalığa su döküldü, cam kırıldı derdi de yok :)

Malzemeler: 
  • Rengarenk balonlar
  • 5 lt boş su şişesi
  • Yapıştırma gözler
  • Su
Nasıl Yaparız?

1-Balonların içersine su doldurun ama çok fazla doldurmayın, bunlar minik minik balıkçıklar olacaklar. Su doldurduktan sonra balonların ağzını kıvırıp bağlayın. 

2-Gözleri yapıştırıcı ile balonlara yapıştırın.

3-Küçük balıkları su dolu şişeye dikkatlice bırakın, kapağı takın.

Oyuncağınız hazır :)



Bizimki oyuncağı çok sevmiş 1 haftadır elinden bırakmıyor :)

7 Haziran 2018 Perşembe

Kefirin Faydaları Nelerdir?

Haftasonu mayaladığım kefir maceramı yazdıktan sonra hızımı alamadım, hazır kefir konusuna girmişken biraz da kefirin faydalarından bahsedeyim istiyorum.

Fermente bir gıda olan kefir yapısında bolca probiyotik mikroorganizma bulunduruyor. Bu da kefirin faydalarının aslında temel kaynağı oluyor.

Kefir kültürü yani kefirin karnabahara benzeyen mayası içersinde probiyotik laktik asit bakterileri ve mayalar bir arada bulunur, bu nedenle kefir mayalanırken  laktik asit ve etil alkol fermantasyonları bir arada gerçekleşir.

Kefirin kendine has özel kıvamı, hafif gazlı ve ekşi oluşu da bir arada gerçekleşen bu iki fermantasyonun sayesinde olur.

Kefirin faydalarına tek tek değinelim;


1-Kefir besin değeri yüksek bir gıdadır, 175 ml kefir içersinde;

Protein: 6 g
Kalsiyum: Günlük ihtiyacın %20si
Fosfor: Günlük ihtiyacın %20ü
B12 Vitamini: Günlük ihtiyacın %14ü
B2 Vitamini: Günlük ihtiyacın %19u
Magnezyum: Günlük ihtiyacın %5i





2-Kefirin probiyotik etkisi yoğurttan daha güçlüdür;

Kefir içersinde 30 kadar farklı bakteri ve maya çeşidi bulunur. Bu da yoğurt gibi günlük süt ürünlerine kıyasla çok daha fazla bir probiyotik etkisi olduğunun göstergesidir.

Probiyotik bakteriler sindirim sisteminden geçerken canlı kalan ve bağırsaklara geldiklerinde buraya yerleşen faydalı bakterilerdir. Bu faydalı bakteriler bağırsaktaki zararlı bakterilerin çoğalmasını engelleyerek bağırsak çeperini destekler ve bu çeperlerden hastalık yapıcı bakterilerin geçişini de engellerler.

3-Kefirin antimikrobiyal özelliği vardır;

Sadece kefirde bulunan lactobacillus kefiri isimli faydalı bakterinin salmonella, helicobacter pylory ve e.coli gibi zararlı bakteriler üzerine inhibe edici yani yok edici etkisi vardir.

4-Kefir kemikleri güçlendirir, osteoporoz riskini azaltır;

Osteoporoz, vücuttaki kemiklerin sertliklerinin zamanla azalması ve kemik yapısında bozulma ile kendini gösteren bir hastalıktır. Özellikle kadınlar için ilerleyen yaşlarda osteoporoz riski artmaktadır.

İyi bir kalsiyum kaynağı olan kefir aynı zamanda K1 vitamini içerir ki bu iki besin bir arada kalsiyum mekanizması üzerine önemli rol oynar. Hayvanlar üzerine yapılan araştırmalarda kefirin kemiklere kalsiyum geçişini artırarak kemik yapısını güçlendirdiği gözlemlenmiştir.

5-Kefir sindirim sorunlarına iyi gelir;

Kefir gibi probiyotik bakteri kaynakları bağırsaklardaki ideal bakteri dengesinin korunmasına yardımcı olur. Sağlıklı bağırsak florası ise sağlıklı bir sindirimin ön koşuludur.

6-Kefiri evde yapması kolaydır;

Kefir nasıl mayalanır, tarifimi okumak için tıklayın.

Bunlar kefirin faydalarından sadece bazıları sizin bildiğiniz farklı faydaları varsa yorum olarak bırakabilirsiniz:)


6 Haziran 2018 Çarşamba

Kefir Nasıl Mayalanır?

Kefir son yıllarda bilinirliği hızla artan ve faydalarını sıkça duyduğumuz geleneksel bir fermente içecek. Sütün özel kefir kültürü ile mayalanması sonucu meydana gelen, ayran benzeri, hafif asitli bu içeceğin bir çok faydası var.

Üniversite yıllarında kefirin özel yapısını, hazırlama tekniğini ve faydalarını derslerde görmüş olsak da geçtiğimiz hafta sonuna kadar evde kefir yapmayı denemedim. Bir süredir soğuk zincirde satılan hazır kefirlerden alıyorum ama sürekli tüketilecekse evde yapmak da daha ekonomik oluyor.

Bu yazıda nasıl yapıldığından bahsetmek istiyorum.

Kefir Nasıl Mayalanır?

Ben kefir yapmak için pastörize günlük süt kullandım. UHT süttense fermente gıdalar için günlük pastörize sütler kullanmak daha iyi sonuç veriyor.

Kefir mayasını da ablamdan aldım. Kefir mayası dediğimiz siz sütü onunla mayaladıkça büyüyen; maya ve laktik asit bakterilerinin bir araya gelerek oluşturdukları, karnabahar görünümünde bir yapı. Kefir mayası ya da kültürü dediğimiz bu yapıyı siz de büyüdükçe bölüp eşe dosta verebilirsiniz. Eğer benim gibi bir yakınınızdan bulma şansınız yoksa kefir danem gibi büyük marketlerde satılan kefir mayaları mevcut bunlardan alarak kullanabilirsiniz.



Kefiri mayalarken kullanacağımız sütün sıcaklığı yaklaşık 25 derece civarında olmalı. Eğer çiğ süt kullanacaksanız mutlaka önceden kaynatmalısınız. Ben pastörize süt kullandığım için kaynatmadım.

Oda sıcaklığındaki sütü cam kaba alarak ablamdan içi süt dolu bir kabın içinde getirdiğim kefir mayasını plastik süzgeç yardımı ile ayırıp içi süt dolu kaba bıraktım.

Daha sonra cam kabın ağzını streç film ile kapatarak oda sıcaklığında mayalanmaya bıraktım. Yaklaşık 8 saat sonra sütün pıhtılaştığını ve kıvamının koyulaştığını farkedebiliyorsunuz. Bunu gözlemlediğinizde kefir olmuş demektir.


Plastik bir süzgeç yardımı ile kefiri başka bir porselen veya cam kaba boşaltarak süzgeçte kalan kefir mayasını yine kullanabilirsiniz. Eğer hemen tekrar kefir yapmayacaksanız bu mayayı içi süt dolu küçük bir kaba alıp buzdolabında muhafaza edebilirsiniz.

Özel probiyotikli, sağlıklı ve ferahlatıcı içeceğiniz hazır, afiyet olsun :)

Eğer sizin farklı bir yönteminiz ve püf noktalarınız varsa yorum olarak paylaşın lütfen :)


2 Haziran 2018 Cumartesi

Emzik Kullanırken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Eğer bebeğinize emzik kullanmaya karar verdiyseniz bu yazıya bir göz gezdirmenizi öneririm :)



  • Öncelikle bırakın emzik kararını bebeğiniz versin; eğer emziği tuttuysa sorun yok ama karşı koyuyor ve emziği istemiyorsa zorlamayın. Bir başka zaman tekrar deneyin veya hiç vermeyin. Beğinizin bu kararına uyun :)
  • Emziği bebeğinize karnını doyurduktan sonra önerin. Karnının aç olmadığına dikkat edin çünkü açken emzik verdiğinizde onunla avunarak uyuyabilir, bu nedenle içmesi gereken sütü içememiş olabilir.
  • Çok kısa süreli olarak kullanmak dışında bebeğinizin karnı açken veya sizin ilginizi bekliyorken onu emzik ile oyalamayın. Market kasasında veya evinize çok yaklaşmışken arabadaki koltuğunda rahatlatmak için kısa süreli olarak emzik kullanabilirsiniz ancak genel anlamda ilginizi bekleyen bebeğinizi emzikle oyalamamanız ihtiyaçlarını gerçek anlamda karşılamanızı sağlar.
  • Emziği uyku vaktinde kullanabilirsiniz. Bebeğiniz uyuduktan sonra emziği ağzından düşerse tekrar vermeyin. Eğer huysuzlanırsa hemen emzik vermek yerine onu önce pışpışlamak, sırtını sıvazlamak gibi yollarla rahatlatmaya çalışın.
  • Kolye şeklinde olan emziklerden kullanmayın,  bunlar ters bir harekette boğulmalara neden olabilir. Hatta bebeğiniz uyuduktan sonra emziği düştüğünde veya ağzında gevşediğinde alın ki yatakta döndüğünde boynuna denk gelecek bir yere düşmesin.
  • Bebeğiniz için seçtiğiniz emziğin bebeklere uygun sağlıklı bir maddeden yapılmış olduğuna emin olun. Sıcak su ile sık sık temizleyin ve emzikte çatlama gibi deformasyonlar olursa değiştirin.
  • Bebeğiniz emziği alsın diye kesinlikle emziğe tatlı gıdalar sürüp bebeğinizi bu kadar erkenden tatlı tada alıştırmayın.
Bazı durumlarda bebekler için emzik kullanmamak gerekiyor;

Eğer kilo alma problemi olan bir bebeğiniz varsa emzik kullanmayın. Bebeğiniz emmekte sorun yaşıyorsa emmeye iyice alışana kadar emzik kullanmamanız daha iyi olur. Ayrıca bebeğinizde tekrar eden kulak enfeksiyonu görüldüyse emzik kullanmamanız önerilir.